Sebeplerin farklı olması sonucu değiştirmiyor ise özellikle deprem konusunda sebep-sonuç ilişkisini yanlış yerde arıyoruz aslında.
1999 gölcük depreminden beri inanılmaz komplo teorileri konuşmaya başladı insanlar. Özellikle Amerika Birleşik Devletlerinin 17 Ağustos depremi öncesi İstanbul Boğazı’ndan geçmiş olması 7.4’lük ve resmi raporlara (!) göre 17.480 vatandaşımızın vefat ettiği depremi bu olaya bağlayanlar hiç hafife alınmayacak derece çoktular.
Daha eski yıllarda ise depremler genelde inançlı insanlar arasında Allah’ın yeryüzündeki insanlara bir cezası olarak görülürdü. 70’li yıllarda Türkiye Jeofizikçiler Derneği’nin (Jeofizik Mühendisler Odası o yıllarda daha kurulmamıştı) düzenlediği panelde duvara bir yazı yazılıyor; o yazı ‘DEPREM TAKDİR-İ İLAHİ DEĞİDİR’ ve sene şuan 2023. Çok daha eski senelere gittiğimizde ise genelde tarih öncesi uygarlıklar depremin oluşumunu daha farklı sebeplere bağlamışlardı; dünyayı tuttuğunu düşündükleri öküzün boynuzları sallaması gibi.
Gelelim asıl meseleye, Japon mitolojisinde ‘Namazu’ depremlere neden olduğu düşünülen dev bir yayın balığıdır. Hikayesi de ilginçtir; Gök Tanrı Kashima, kedi balığı olan Namazu’yu sırtında yüklediği devasa bir taş ile yer altında tutmaktadır; Namazu ise Kashimanın dikkatinin dağıldığı her fırsatta kuyruğunu sallayarak yer yüzünde depremlerin olmasına sebep olmaktadır. Bu örnekler çoğaltılabilir, her uygarlık kendi inanç ve törelerine göre farklı farklı konularda türlü hikayeler yaratmaktadır. Günümüzde ise değişen ve inanılmaz derece gelişen teknoloji ile bu tarz mitolojik hikayeler de evrim geçirmeye başladı ve dünyayı omuzunda tutan öküz oldu sana HAARP, yer altında sırtında taşla bekleyen Namazu oldu sana uzaydan gönderilen titanyum.
Peki soruyorum size, depremin sebebi ne olursa olsun sonucunu değiştirmek biz Ademoğullarının elinde mi değil mi? Öküz de sallasa, haarp ile dış güçler de sebep olsa veya yerin tektonik hareketleri sebebi ile milyonlarca yıldır olan ve milyonlarca yıl devam edecek olması bile sebep olsa, bu yıkımlar ve enkaz altında kalan binlerce insanın kaderi mi yoksa dünyada yaşamanın fıtratı mıdır bu afetler?
Benim düşüncem, zemin ister gevşek (kumlu vb.) ister sert (kaya vb.) olsun eğer sen üstüne bastığın, koştuğun yaşamına devam ettiğin zemini iyi bilmezsen ve o zemine uygun yerleşim yerleri yapmazsan bu yıkımlar ve ölümler devam edecek ve inanın bunun suçlusu ne dünyayı boynuzları arasında tutan o garibim öküz ne sırtında taşla yer altına mahkum bırakılan ‘Namazu’ ne de farklı bir şey bunun tek suçlusu bizleriz.